24 Kasım 2024
  • İzmir8°C

KIYILAR HEPİMİZİN

Ege Üniversitesi Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Sualtı Araştırma Derneği tarafından “Korunan Alanlar Mevzuatı ve Sit Alanları Yeni Düzenlemeleri” konulu panel Tarihi Hava Gazı Fabrikası’nda gerçekleştirildi.

Kıyılar Hepimizin

27 Mart 2017 Pazartesi 15:09

Ege Üniversitesi Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve  Sualtı Araştırma Derneği tarafından “Korunan Alanlar Mevzuatı ve Sit Alanları Yeni Düzenlemeleri” konulu  panel Tarihi Hava Gazı Fabrikası’nda gerçekleştirildi. 

EÜ Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Emekli  Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ümit Erdem’in  moderatörlüğünü  yaptığı panele;  Muğla Çevre Platformu Üyesi Faruk Şahin, Magma Dergisi Yazarı Süreyya İsfendiyaroğlu, UNICEF Küresel Çevre Fonu Küçük Destek Programı Ulusal Koordinatörü Gökmen Argun, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Kıyı Alanları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Tuncay Kuleli ve Sualtı Araştırmaları Derneği Kurucu Üyesi Cem Orkun Kıraç konuşmacı olarak katıldı.

“BUGÜNLERİN NEDENİ ÖNGÖRÜSÜZLÜK”
Prof. Dr. Ümit Erdem,  ‘Kıyılar Hepimizin!’ sloganı ile düzenlenen panelde, önemli doğa alanları,  nesli tehlike altında olan canlılar veya pek çok canlı türünü aynı anda barındıran yaşam alanlarıdır. Deniz, tatlı su ve kara ekosistemlerinin birlikte görüldüğü kıyı alanlarını pek çok önemli doğa alanlarını kapsar. Türkiye kıyılarında önemli doğa alanlarının korunması ve savunması projesi hassaslık ve benzersizlik özelliği taşıyan bu alanlara odaklanır. Amacı, resmi kurumlar, akademi ve STK’larla iş birliği içerisinde bu alanların korunmasını sağlamaktır” dedi.

Dünyada gelişen birtakım çevre felaketlerinin ardından 25 Mart Dünya Çevre Günü olarak belirlendiğini ifade eden  Prof. Dr. Erdem, “Bu günlere öngörüsüzlük dolayısıyla geldik. İnsanlar yetiştiriyoruz ama öngörülerini dikkate almıyoruz. Ranta dönüşen planlamalar ve benzeri nedenler ne yazık ki bizi bugünlere getirdi. Önce kuruma alanları mevzuatı düzenlendi. Yetmedi, daha sonra birtakım düzenlemeler yapıldı. Bu çalışmalar yapılırken dünyayla birlikte eylem planları yasalar gereği imzalandı.  Bu salonda daha önce verilmiş kararları tartışacağız. Birinci, ikinci, üçüncü derece sit alanlarını ve sit kavramını ortadan kaldırıp yepyeni bir düzenlemeye gidildi. Özellikle kıyıların yerleşimi ve imara açılması söz konusu oldu. Ne durumdayız, hangi uygulamalar bize ne gösteriyor ve ne gibi zararları var? Bu konuları tartışmaya açıyoruz” dedi.

“NÜFUSUN ARTMASI BASKIYA NEDEN OLDU”
Prof. Dr. Tuncay Kuleli “Doktora yapmaya başladıktan sonra Türkiye kıyıları nasıl daha iyi olur, nasıl koruyup ve kullanabiliriz, nasıl faydalanabiliriz, bunları araştırmaya başladım. Karşılaştığımız sorunlar ülkemize özgü sorunlar değil. Dünyanın her yerinde çelişkiler yumağı. Ülkemiz açısından durumumuz nedir? Kıyı korumaları uzmanlık alanları gerçek dünyadaki uygulamaları nedir? Bu konuda size örnekler vereceğim. Türkiye genelinden özele doğru gitmek istiyorum. Türkiye bir kıyı ülkesi. 2015 yılında bir saha çalışması yaptık. Kıyı kesimlerinin Türkiye ekonomisine katkısı ne kadardır diye. Kıyı illerimizin 1965 yılından başlayarak nüfusun arttığını görüyoruz. Sanayi, iç göç ve dış göç, bunların artması kıyı kesimlerindeki nüfus yoğunluğunu arttırdı. Nüfusun artması her türlü baskıyı da beraberinde getirdi. Kıyı kesimindeki nüfus, toplam nüfusun yüzde 54’ünü barındırıyor. Kıyı ilçelerimizde ise toplam nüfusun yüzde 28’i yer alıyor. Kıyı bölgelerimizden elde edilen gelir, gayri safi milli hasılanın yüzde 61’ini oluşturuyor” dedi.

“TÜRKİYE ÜÇ BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN BİRLEŞTİĞİ BİR ÜLKE”
Magma Dergisi Yazarı Süreyya İsfendiyaroğlu “Türkiye’nin bitki zenginliği bilinen bir şey. Biz zenginliğimizle övünen bir milletiz. Hala daha anlatıyoruz. Türkiye üç bitki örtüsünün birleştiği bir yer. Antalya’dan Sinop’a yürüyüşe çıktığınızda tüm bitki örtülerini görebiliyoruz. Neredeyse St. Petersburg’dan Tunus’a kadar gitmiş oluyorsunuz. Bu kıtalar arasında 700-800 kilometrelik bir alanda yaşıyoruz. Bu sayede daha çok canlı türü ülkemizde temsil edilebiliyor. Rakamlarla konuşacak olursak Avrupa’dan ülkemize gelen bitki türü sayısı 12 bin. Toplam Avrupa’da ise 9 bin 300 tür var. Neredeyse tüm Avrupa kadar bitki çeşitliliğimiz var” dedi.

“DÜNYAYI MAHVETMEYE ÇOK HEVESLİYİZ”
Gökmen Argun “Korunan alanlar doğadaki tek güvencemiz. Bu güvencelerde çok kısıtlı. Artık kısıtlı olanların arasından harcıyoruz. Uluslararası konferanslarda sözler veriliyor ve hiçbir devlet bu sözünü tutmuyor. Başka bir geleceğin tasarısı yapılıyor. Korunan alanlara karşı attığımız adımlara karşı kaybettiklerimiz çok daha büyük. Bunun önüne geçemiyoruz hep geride kalıyoruz. Türkiye’de korunan alanlar ülkenin yüzde 7’sini kapsıyor. Bu alanları yüzde 17’ye çıkarttığımızda müthiş bir kazanç elde edebiliriz” diye  konuştu.

“ÖNEMLİ BİR DÖNEMEÇTEN GEÇİYORUZ”
Sualtı Araştırmaları Derneği Üyesi Cem Orkun Kıraç “Dünya insanlar üzerine kurulu değil. Biz bu zihniyetle savaşıyoruz. Başarılı olmak istiyorsak önümüzde hiçbir engel yok. Ama başarılı olamıyorsak ya kendimizi iyi ifade etmiyoruz ya da yeteri kadar çalışmıyoruz. İnsanlık var olduğundan beri doğal kaynakların kullanımım söz konusu oldu. Ormanlardan ağaç kesecek yakacak, denizlerden balık toplayıp yiyecek, kıyılara ev yapıp oturacak. Bu hep tartışılan bir konu. Bu konuyu aşmış olan ülkeler yani gelişmiş ülkeler nasıl davranacağını, ne yapacağını, yönetimin nasıl olacağını çok iyi tespit etmiştir. Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerine bakın. Doğalarını nasıl korudukları ortada. Bozulmamış bozkırları var ve kutsal sayıyorlar”  dedi. / EGE BASIN GRUBU

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.