23 Kasım 2024
  • İzmir16°C

2017, TÜRKİYE'NİN YATIRIM YILI OLACAK

Başbakan Binali Yıldırım, Çankaya Köşkü'nde Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu heyetini kabul etti.

2017, Türkiye'nin Yatırım Yılı Olacak

30 Aralık 2016 Cuma 12:04

Yıldırım yaptığı konuşmada, konfederasyonun ​8 federasyon 72 dernek ve 500 farklı dal ve meslekte 10 bin üyeyle Türkiye'nin değerine değer, gücüne güç kattığını belirterek,  yatırım, üretim ve sağlanan istihdam dolayı tüm üyelere teşekkür etti.

İş adamlarının dünya pazarlarıyla entegrasyonu derinleştikçe, sanayi dönüşümün daha kolaylaştığını dile getiren Yıldırım, girişimciler kazanınca ülkenin de kazandığını söyledi.

2002'de Türkiye'de aslında bir çöküş yaşandığı, kriz sonrası Türkiye'nin elindeki tüm kazanımları kaybedip tekrar sıfırdan başlamak mecburiyetinde kaldığını ifade eden Yıldırım, milletin 3 Kasım 2002'de "Yeter söz milletin, karar milletin" diyerek geleceğine yön çizdiğini ifade etti.

2003'ten sonra ülkenin yeni bir döneme girdiğinin altını çizen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dizlerinin üzerine çökmüş, büyüme azmini yitirmiş bir Türkiye'yi milletimizden, iş alemimizden, sizlerden aldığımız güçle elhamdülillah bugün dünyanın 16'ıncı, Avrupa'nın 6'inci büyük ekonomisi haline dönüştürdük. Artık dünya çapında ekonomik başarılar elde eden, şirketleriyle, sektörleriyle, kültürel alanda, hatta siyasi ve diplomatik alanda da gündem belirleyen bir Türkiye'den bahsediyoruz. İşte bugün, yıllardır devam eden Suriye'deki kanı durduracak önemli bir ateşkese, Rusya Federasyonu ile birlikte imza koyduk. Ümit ederiz ki bu, Suriye'de yaşanan acıların son bulması için başlangıç olur."

Siyasi ve coğrafi risklerin, dünyanın her yerinde artmaya devam ettiğine dikkati çeken Başbakan Yıldırım, dünyadaki küresel daralmanın bazı ülkelerde mevcut refahın korunmasını bile tehlikeye attığının altını çizdi.

Tüm küresel olumsuzluklara rağmen Türkiye'nin dimdik ve sağlam duruşunu muhafaza ettiğini vurgulayan Yıldırım, Türkiye'nin 2008 krizinden küresel ortamların üzerinde bir büyüme yakalayarak, bugünlere geldiğini anlattı.

O yıllarda yaşanan krizden Türkiye'nin de nasibini aldığını ancak bir yıl sürmeden toparlanarak büyüme oranlarını yıllık ortalamanın üzerine çıkarmayı başardığını ifade eden Yıldırım, Türkiye'nin 2008'den bugüne tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen 7 milyon vatandaşına iş bulduğunu söyledi.

410 BİN VATANDAŞA İŞ SAĞLANDI

Bu yıl da dünya ekonomisinde daralma olduğunu, ABD seçimleriyle beraber gelişmekte ülke kurlarında bir oynaklık yaşandığını dile getiren Binali Yıldırım, "Türkiye, bu yıl sonunu istediği büyüme oranıyla kapatamayacak. İlk yarı iyi olmasına rağmen, üçüncü çeyrekte geçirdiğimiz o darbe girişimi, o alçak girişim ve sonrasında küresel piyasalarda yaşanan sorunlar sebebiyle büyüme oranımız beklediğimizin altında gerçekleşecek. Ama bütün bu olumsuzluklara rağmen biz bu sene içerisinde, şu tarihe kadar 410 bin vatandaşımıza yeni iş sağladık." ifadelerini kullandı.

14 yıllık hizmetlerin getirdiği altyapı kazanımları ve sektörel reform uygulamaları sayesinde bugün iş adamlarının, küresel pazarın en önemli oyuncuları haline geldiğinin altını çizen Yıldırım, müteahhitlik, teknik mühendislik, müşavirlik, turizm, lojistik, sanat, dizi film gibi sektörlerde ön plana çıktığını belirtti.

2017 için güzel haberleri oluğunu dile getiren Başbakan Yıldırım, şu değerlendirmede bulundu: "Bazıları Türkiye için 2017'de kötümser bir senaryo piyasaya sürdüler. 'Türkiye'de ekonomi sorunları daha da derinleşecek, kriz devam edecek' gibi maksatlı algı oluşturmaya yönelik ciddi bir faaliyet var. Bu faaliyetlerin tesadüfi olmadığını bilmenizi isterim. 15 Temmuz'daki alçaklar amaçlarına erişemeyince, garip gurebadan, fakir fukaradan çalıp çırptıkları paraları, lobi şirketlerine oluk oluk aktararak, 'Türkiye'nin imajını, görüntüsü nasıl bozarız, ekonomisine nasıl zarar veririz', bunun gayreti içerisindeler. Bunun için muazzam bir çalışma yapıyorlar. Ne yaparsa yapsınlar, 'hazırın ardı tez gelir' o paralar da bitecek, haydan gelen huya gider. Bunlar da paralar da suyunu çekecek ondan sonra bunlar yaptıklarının hesabını da verecek. Zannetmesinler ki yaptıkları yanlarına kar kalacak. Bu şehitlerimizin, gazilerimizin hesabını, onlardan sonuna kadar soracağız. bu millet bizden bunu bekliyor."

Zor bir senenin geride bırakıldığını ifade eden Yıldırım, 2017'ye yeni hedeflerle, umutlarla ve beklentilerle girildiğini söyledi. Yıldırım, "2017'nin Türkiye'ye, insanlığa, bölgeye huzur ve kardeşlik getirmesini Cenab-ı Mevlam'dan niyaz ediyorum." dileğinde bulundu.

Yeni yılda Türkiye'nin yatırım yılı olacağını vurgulayan Yıldırım, 65. Hükümet olarak bunun kararının verildiğini ve bu yüzden bütçede yatırımların yüzde 30'a yakın oranında artırıldığının altını çizdi. Binali Yıldırım, kamu yatırımlarıyla yetinilmeyeceğine işaret ederek, "Asıl Türkiye'yi zıplatacak ve bir adım öne geçirecek, sizlerin yapacağı işler ve yatırımlardır. Onun için Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi planlarınızı, hedeflerinizi asla ertelemeyin. 2017 iyi gelecek, 2017 her bakımdan ülkemiz için daha güzel günleri birlikte yaşayacağımız yıl olacak. 2017'de Türkiye, hem yatırım hem üretim hem istihdam hem de ihracat konularında bütün gayretini ve imkanlarını ortaya koyacak." diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti: "Bakın biz, geçtiğimiz 7 ay içerisinde birçok darbe de dahil olumsuzlukları yaşamamıza rağmen, ekonominin ihtiyacı olan kararları, reformları hiç gecikmeden aldık. En son aldığımız ekonomik tedbirlere baktığımız zaman, ne yapmak istediğimizi gördünüz. Orada yaptığımız şey, şudur. Bir kere 'Piyasada nakit sıkışıklığı var, piyasa dönmüyor' diye laflar ediliyor. Bunun arka planına bakıyoruz. Yeniden yapılandırma ihtiyacı 40 milyar lira. Dedik ki '40 milyar liralık bir tedbire ihtiyacımız yok. Biz, öyle bir tedbir getirelim ki, bugünün ihtiyacını değil önümüzdeki yılların ihtiyacını da tahmin ederek, piyasanın genişleyeceği, piyasanın iş yapmak kabiliyetinin artacağı bir tedbir alalım. Bu tedbir, ne olmalı?' Ne yaptık? Yeni bir kredi hacmi oluşturduk. Toplam tutarı 250 milyar lira. Nasıl olacak? İhracatla meşgul olanlara yüzde 100 teminatı devlet karşılıyor, KOBİ olanlara  yüzde 90 teminatı devlet karşılıyor, diğer ticari faaliyetlerde de yüzde 85'ini devlet yani kredi garanti fonu, teminat olarak üstlenecek ve böylece ihtiyacınız olan nakit karşılanmış olacak. Bu, bir yıl ödemesiz, iki yılı ödemeli üç yıl vadeli öyle bir kaynak. Bunu, değerlendireceksiniz. Başbakan Yardımcımız Nurettin Bey'in koordinasyonunda çalışmalar yapılıyor. Bir envanter çalışması yapılıyor. Buna, sizin de desteğinize ihtiyaç var.

Biz istiyoruz ki, doğru zamanda doğru adrese bu imkanlar gitsin. Yani, bu tedbiri getirmek yetmez, bu kaynağa erişimi de kolaylaştırmamız lazım. Bunun için sicil düzeltme yoluna gidiyoruz."

"MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜĞÜMÜZ, COĞRAFYAMIZDIR"

Kısa vadede yapılacaklar hakkında da bilgi veren Yıldırım, ilk 3 ayın primlerinin alınmayacağını ve son üç aya bırakılacağını bildirdi. Yıldırım, bu şekilde yükün biraz hafifletileceğini dile getirdi.

Başbakan Yıldırım, asgari ücretin bin 404 lira olarak belirlendiğini anımsatarak, "Orada bir yola gittik. 'Yılın yarısında şu kadar, diğer yarısında şu kadar verelim.' yerine toptan yıl boyunca geçerli bir rakamda mutabık kaldık ve açıkladık. Bunlar yapılırken, iki ayrı da güzellik yaptık." dedi. Bunlardan birinin geçen yıl olduğu gibi bu yıl da işverenin prim yüküne katkı sağlamaya devam edilmesi olduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yani, sizin bu asgari ücretten kaynaklanan maliyetinizin bir kısmını biz karşılayacağız. Bunun, bize karşılığı 10 milyar lira. Bununla da yetinmedik, yılın vergi diliminden dolayı asgari ücretin altına düşüyor bazı ücretler, vergi dilimi değiştiği için. Buna da yine karşılamaya karar verdik. Yani, bin 404 lira, ocakta aynı olacak aralıkta aynı olacak, vergiden bir kayıp olmayacak. O farkı biz, Maliye Bakanlığı marifetiyle karşılayacağız. Demek ki asgari ücreti artırıyoruz ama işverenlere diğer yandan destek veriyoruz, işçilere de aldıkları paranın yıl sonuna kadar aynı kalmasını sağlıyoruz. Bu da bir sosyal devlet olmanın, nimette de külfette de adil olmanın gereği olan şeyler.

Ülkemiz, mutlak üstünlüğü olan bir ülke değil. Mutlak üstünlükten neyi kastediyorum? Doğalgazınız olur, petrolünüz olur, o sizin mutlak üstünlüğünüzdür. Ama mukayeseli üstünlüğümüz var. Mukayeseli üstünlüğümüz, coğrafyamızdır, mukayeseli üstünlüğümüz sizlersiniz, gençler. Güçlü, özel sektör, genç girişimci, genç sektör, bu en büyük kaynak arkadaşlar. Petrol, gelir, biter, tükenir, fiyat iner inim inim inlersiniz, fiyat çıkar ve başkaları zarar görür. Ama genç insan, genç nüfus ülkenin geleceğinin teminatıdır. Sizler, bu ülkenin, Türkiye'nin geleceğinin teminatısınız."

"PAHALI OLSUN, BİZİM OLSUN"

Alınan tedbirlerin bunlarla sınırlı olmadığını, birçok tedbir bulunduğunu, bunların kapalı oturumda konuşulabileceğini belirten Yıldırım, "Benim sizlerden milletin adıma istirhamım var. Yetkin ve yeterli olduğumuz alanlarda kendi ürünlerimizi tercih edelim. Tamam, olmayan ürün varsa, tabii ki dışarıdan alacağız ama olan ürünlerimiz; kullanırsak, alırsak, onlara öncelik verirsek o sektörü geliştirmiş olacağız. Kaynaklar bu ülkede kalacak, daha fazla istihdam sağlanacak, cari açığımız azalacak. Bunu pekala yapabiliriz. Bu, bir kanunla olmaz." ifadelerini kullandı.

Yıldırım, dünyada herkesin tabi olduğu kurallar bulunduğunu aktararak, Türkiye'nin bir kapalı ekonomi olmadığını söyledi. "Korumacılık, alenen yapmamız söz konusu olmaz. Dünyaya açık bir ekonomiyiz ama bu bir alışkanlığa dönüşürse, bu bir toplumsal şuura dönüşürse o zaman biz yerli sanayimizi, sektörlerimizi geliştirebiliriz." diyen Yıldırım, bir belediye başkanının kendisine yaptığı peyzajı gösterdiğini ve güzel olup olmadığını sorduğunu anlattı. Yıldırım, kendisinin de bu taşları nereden aldığını sorduğunu aktararak, şöyle devam etti: "Bana, 'Çin'den geldi, çok ucuz.' dedi. Ben de 'Hiç de güzel olmamış.' dedim. Pahalı olsun, bizim olsun. Ütüleceksek, kendi insanımıza. Para burada kalsın. Pahalı alalım, 'Bizi aldatmış' diye düşünüyorsanız, düşünmeyin. Para bu ülkede kaldıysa, aş ve işe dönüştüyse, burada yatırıma dönüştüyse o aldatılmak demek değildir. Bunu yaparken, rekabet edebilecek kapasiteye de rakiplerimizle, dünyayla rekabet edecek alt yapıyı da yapalım. AR-GE çalışmalarına daha gazla faaliyet gösterelim, daha fazla patent üretelim.

Kanun çıkardık, yeni Patent Yasası birçok imkan sunuyor. Harcıalem işleri, arkadaşlar herkes yapıyor. Herkesin yaptığı işi yaparsanız, orada bir adım öne geçemezsiniz. Bir adım öne geçmenin yönü, akıl teriyle alın terini birleştirmek. Türkiye, şimdi bundan sonra daha fazla akıl terine yatırım yapacak. Alın teri, zaten var. Orada bir pazar edinmişiz ve bir seviye gelmişiz. Fark yapmak istiyorsak, bir adım öne göçmek istiyorsak, akıl terine daha çok yatırım yapacağız."

Başbakan Yıldırım yaptığı konuşmada, bir yandan bölgede barışı, kardeşliği sağlamak için adımlar atarken, en büyük yapısal reform olan anayasa değişikliği konusunda da bir adım attıklarını hatırlattı.

Burada "basamak metodunu" uyguladıklarına değinen Yıldırım, "Adım ama önemli bir adım. Her şey ilk adımla başlıyor biliyorsunuz, yürüme bile ilk adımla başlıyor. Bu adım, sağlam bir adım. Bu adımla Milliyetçi Hareket Partisi'yle beraber, anayasada yönetim sisteminin değişikliğiyle ilgili bir çalışma yaptık." şeklinde konuştu.

Bu çalışmanın Meclis'te görüşülmekte olduğunu, komisyonda da görüşmelerin devam ettiğini anlatan Yıldırım, şöyle konuştu: "Komisyon aşaması bitince Genel Kurul görüşmeleri olacak, orada da olumlu şekilde sonuçlanacak inşallah ve millete getireceğiz, sizin önünüze getireceğiz. Ne getireceğiz? Gelecek de ne gelecek, merak ediyorsunuz. Bunlar konuşuluyor, bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor. Herkes uzman oldu. Ben uzman değilim. Ben inşaatçıyım, ameleyim ben. Ben memleketin imarıyla uğraşırım. Bakın gidin 14 sene boyunca elimizin değmediği vatan toprağı kalmadı. Her tarafa yollar yaptık, havaalanları yaptık. Köprüler, tüneller, viyadükler yaptık, dünyada yaprak kıpırdamazken dünyanın en büyük projelerini yaptık. Nasıl yaptık? Millete güvendiğimiz için yaptık. Bu millet arkamızda olduğu için bunları yaptık. Eğer güven ve istikrar olmasaydı biz bunları yapabilir miydik?"

 Başbakan Yıldırım, 1950'den 2002'ye kadar 47 hükümetin değiştiğini, normal şartlarda 17 hükümet olması gerektiğini belirtti.

Ortalama bir hükümetin ömrünün 16 ay olduğuna dikkati çeken Yıldırım, 16 ayda ancak tebriklerin kabul edilip, brifinglerin alınabileceğini dile getirdi.

 Başbakan Yıldırım, "Peki hizmetler, projeler, Türkiye'nin iddialı hedefleri ne olacak? Kim yapacak? İşte bunun için Türkiye'nin kalıcı güven ve istikrara ihtiyacı var. Kalıcı güven ve istikrar güçlü iktidarla olur. Güçlü iktidarı sağlayacak olan da Cumhurbaşkanlığı sistemidir." diye konuştu.

"BU SİSTEM ZAMAN EKONOMİSİNİ GETİRİYOR"

Sistemin işleyişini anlatan Başbakan Yıldırım, belediye seçimlerinden örnek vererek, "Yeni sistemde bu. Meclis'i ayrı seç, Meclis'ten iktidar partisi şansı iyi giderse çıkar, hepsi AK Parti gibi olmaz. Oradan bir hükümet kurulsun, o hükümet programını yazsın, güvenoyu alsın, ondan sonra başlasın çalışmaya. Böyle değil. Cumhurbaşkanı seçiliyor, Meclis de aynı anda seçiliyor. Diyelim ki Cumhurbaşkanı ilk turda yüzde 51 almadı. Hemen iki hafta sonra tekrar en fazla oyu alan iki aday giriyor orada seçim tamamlanıyor. Bu arada zaten Meclis seçimleri, sayımı, itirazları falan bitmiş oluyor, aynı anda seçimler tamamlanmış oluyor, herkes işine bakıyor." ifadelerini kullandı.

Yıldırım, daha sonra Cumhurbaşkanının yardımcılarını, bakanlarını atayacağını, ihtiyaç varsa bakanlıklarının sayılarını artırıp, azaltacağını, bunları da Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapacağına işaret ederek, bakanlıklarla ilgili yapılacak işlemlerde kanun gerektiğini, bunun da zaman israfına yol açacağını söyledi.

Devrin "zaman ekonomisi devri" olduğunu vurgulayan Başbakan Yıldırım, "Şu anda zaman paradan daha kıymetlidir. Onun için bu sistem zaman ekonomisini getiriyor, bu sistem iki seçim arasında kesintisiz icraatı getiriyor." şeklinde konuştu.

 Beş yıl süresince bir anlaşmazlık olduğunda yeni sistemin buna da çare getirdiğini dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti: "Ya Cumhurbaşkanı seçime gitme kararı alıyor yahut da Meclis seçime gitme kararı alıyor. Bu kararı alınca ne oluyor biliyor musunuz? Kim alırsa alsın kararı, ister Cumhurbaşkanı, ister Meclis alsın ikisi birden Meclis'e gidiyor. Kolay kolay alırlar mı bu kararı, oturup anlaşacaklar, başka çaresi yok. Anlaşamamaları halinde iş çözümsüz değil. Çözümü sistem üretiyor ve çözümün adresi de millet. Eften püften sebeplerle seçim kararı alırsa millette 'hoş geldin' demez, dersini verir, kim o kararı aldıysa. Çocuk oyuncağı mı? Seçim oldu 'ben bu parlamento yapısını beğenmedim, ben seçime gideceğim' 'Buyur git ben de seni beğenmedim' diyecek millet. Veya Meclis 'bu Cumhurbaşkanı bizim kafamıza yatmadı, seçim kararı alalım.' 'Alın, biz de sizi yenileriz' millet bunu diyecek. Dolayısıyla sistem istikrar getiriyor, sistem güven getiriyor, sistem hızlı iş yapma imkanı getiriyor. Niye hızlı? Cumhurbaşkanı ihtiyacı olan kararları kendi alacak. Kanun yapılacaksa yine Meclis yapacak."

Sistemle getirilecek diğer değişiklikleri de anlatan Yıldırım, "Yürütme, güçlendiriliyor, Meclis de yasama anlamında daha güçlü hale geliyor. Mesela yürütme Cumhurbaşkanı, Bütçe Kanunu dışında başka bir kanun tasarısı teklif edemiyor, Meclis'e sunamıyor. Meclis'te kanunları milletvekilleri yapıyor. Bugün de o imkan var gibi gözüküyor ama kanunları yapan iktidar partisidir. İktidar partisinin istediği teklifler tasarılar kanun olur, diğerleri çok zor olur. Bu sistem Meclis'e kendi yasama yetkinliğini de getiren bir sistem." değerlendirmesinde bulundu.

Meclis'in denetim hakkının da muhafaza edildiğini belirten Yıldırım, ancak burada da bir takım oranların bulunduğunu aktardı.

Yıldırım, şöyle konuştu: "HSYK ile ilgili bir düzenleme var. Bu düzenlemenin esası da hakimleri yarıştırmaktan vazgeçiyoruz. Hakimlerden HSYK'ya üye seçeceğiz, Türkiye'de sanki seçim yapılıyormuş gibi herkes adaylarına destek olmak için kapı kapı geziyor, o ara memleketin dosyaları kalıyor. Vatandaş bekliyor ki dosya görüşülsün de karar çıksın, hak getire. Bir de seçimi kaybederse onun üzüntüsünden üç ay daha bakamıyor dosyalara. Olan vatandaşa oluyor. Şimdi bunların hepsi ortadan kalkıyor. Bir kısmını yüksek yargıdan, bir kısmını akademik çevrelerden, bir kısmını piyasadan, bunları Meclis ve Cumhurbaşkanı seçiyor. Çoğunluğunu Meclis seçiyor bu şekilde yargının bağımsızlığı, tarafsızlığıyla ilgili iddialar da böylece ortadan kalkmış oluyor. Yargı mensuplarının seçimle meşgul edilmesinin de önüne geçilmiş oluyor."

Başbakan Yıldırım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık kimliği taşıyan 83,5 milyon insan olduğuna vurgu yaparak, "Bütün bu vatandaşların temsilini sağlamak için milletvekili sayısı 600'e çıkıyor. Seçim süresi 5 yıla çıkıyor. Seçilme yaşı 18'e iniyor." dedi.

Başbakan Yıldırım, önümüzdeki günlerde idrak edilecek yeni yılın ülkenin huzur ve kardeşliğine vesile olmasını da dileyerek, kış günlerinde ülkenin güvenliği, milletin rahatı ve huzuru için sınır kapılarında ve Fırat Kalkanı Harekatı vesilesiyle sınır ötesinde nöbet tutan tüm güvenlik güçlerinin yeni yılını kutladı.

Yıldırım dünyadaki ülkelerden bir adım öne geçmenin yolunun, "akıl teriyle alın terini birleştirmek" olduğunu söyledi.

Türkiye'nin bundan sonra daha fazla akıl terine yatırım yapacağını belirten Yıldırım, "Alın teri zaten var, orada bir pazar edinmişiz, bir seviyeye gelmişiz. Fark yapmak istiyorsak, bir adım öne geçmek istiyorsak akıl terine daha çok yatırım yapacağız. Ne demek istiyorum, yenilikçi faaliyetler, araştırma geliştirme faaliyetleri, başkasının yapamadığı işi yapmak. Yaptığımız ürünün birim değeri eğer 10 dolar, 20 dolar oluyorsa o zaman işte bir fark yaptık demektir. Yani pahada ağır, yükte hafif işlere bakacağız." diye konuştu.

Daha çok gayret, araştırma, geliştirme ve patentin sonucunda mukayeseli üstünlüğün sağlanacağını vurgulayan Başbakan Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti: "Ekonomimiz üzerine ileri geri söylenen lafların kıymeti harbiyesi yoktur. Gök kubbede ekonomi üzerine söylenmeyen laf kalmadı ama işte sonuç ortada. Ekonomi dimdik ayakta, her şeyiyle tıkır tıkır işliyor. Neye rağmen? Dünyanın kasıp kavrulmasına, bölgemizde, her tarafta istikrarsızlık olmasına, savaşlar, iç savaşlar olmasına rağmen. Ama Türk insanı yeni alanlar buluyor, yeni pazarlar buluyor. Bir kapı kapanıyor, başka bir kapı açılıyor. Yeter ki mücadele ruhumuzu kaybetmeyelim. Sizde de bu enerji var, sizde de bu heyecan var. Onun için petrolün ne kıymeti var, önemli olan akıldır. Akıl olan yerde her şey olur."

"MİLLETİN DESTEĞİYLE BU BELAYI DA DEFEDECEĞİZ"

Teröre karşı büyük bir mücadele verildiğine dikkati çeken Yıldırım, "Sadece ülkemizin içerisinde yıllardan beri bizi meşgul eden terör belasıyla uğraşmıyoruz, aynı zamanda güney komşularımızdaki otorite boşluğu ve iç karışıklıklardan kaynaklı türeyen çeşit çeşit terör örgütleri var. Hepsiyle uğraşıyoruz. DEAŞ'ı var, YPG'si var, PYD'si var, PKK'sı var, üstüne üstlük bir de FETÖ belası var. Bunların hepsiyle mücadelemiz kararlılıkla devam ediyor. Allah'a şükür milletimiz, 80 milyon vatandaşımız, bizle bir, beraber. Terörle mücadelede zerre kadar kafa karışıklığı yok. Milletin desteğiyle bu belayı da defedeceğiz. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın." ifadelerini kullandı.

Terörle mücadelede kararlılık mesajı veren Yıldırım, şöyle devam etti: "İçeride, kırsalda zaten büyük oranda kontrol altına alındı ama maalesef dışarıdan, Suriye'den ve Irak'tan bazı dostlarımız, 'terörle mücadele edeceğiz' diye başka teröristlerin himmetine itibar ediyor. Bir terör örgütüyle başka terör örgütü ortadan kaldırılabilir mi? Bu mafyatik yöntemlerle bir yere varılabilir mi? Onu yok ettin, öbür ejderhayı, yarattığın öbür örgütü ne yapacaksın? Onu yok etmek için başka bir örgüt mü icat edeceksin? Akla ziyan bir iş. Defalarca söylüyoruz, bu yanlış iştir.

Ümit ederiz ki yeni Amerikan yönetimi, burada Türkiye'nin müttefikliğinin değerini daha iyi anlar, burada çapulcularla iş tutmaktan vazgeçer. Amerika'ya yakışmıyor bu. Amerika'ya yakışan, yıllardan beri stratejik ortağı olan, NATO'da, bölgede her zaman birlikte hareket eden Türkiye ile terör konusunda da başka konularda da uyumlu bir çalışma ortaya koymaktır. Yeni yönetimin bu konuda daha müspet adımlar atacağına inanıyoruz, bunu bekliyoruz. Atar, atmaz. Atarlarsa kendileri için, bizim için de iyi olur ama atmazlarsa biz yapmamız gerekeni yaparız. Bugün yaptığımız gibi. Fırat Kalkanı'nda nasıl yapıyorsak, Suriye'de ateşi nasıl durdurmak için elimizi taşın altına koyuyorsak orada da aynısını yaparız. Asla bizim burada kararlılığımızdan zerre kadar sapma olmaz."

"KÜRT, TÜRK KARDEŞ, BUNLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRMEK İSTEYEN DE KALLEŞTİR"

"Dostlukları artıracağız, düşmanlıkları azaltacağız." sözünü hatırlatan Yıldırım, şunları söyledi: "Yaptık mı? Rusya ile ilişkilerimizi yoluna koyduk mu? Allah'a şükür, gittikçe de iyiye gidiyor. İsrail ile devam eden, yıllardır süren olumsuzluk ortadan kalktı, o bir noktaya geldi. Şimdi Suriye'de bir adım atıyoruz, Irak'la benzer adımları atıyoruz. Bugün Irak, Türkiye'yi daha iyi anlıyor. Türkiye, Irak'ı daha iyi anlıyor. Ortak hedefin, PKK olduğu, DEAŞ olduğu, terör olduğu konusunda hiçbir görüş ayrılığımız yok. Diğer ülkelerle de düzelteceğiz. Çünkü bölgenin huzura, kardeşliğe, kalkınmaya ihtiyacı var.

Biz, Kürtler, Türkler, Araplar, hangi mezhep, hangi meşrep olursa olsun insan. Bizim inancımız, 'Bir insanı yaşatmak, cihanı yaşatmakla eş değer' diyor. 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.' diyor. Dolayısıyla bizim bundan başka bir amacımız yok. Bazen diyorlar ki 'Siz Kürtlere karşı mısınız' Kardeşim, aklınızı başınıza alın. Kürt, Türk kardeş, bunları birbirine düşürmek isteyen de kalleştir. Bu kalleş de PKK'dır. Bunların, bu alçakların Kürt-Türk diye bir derdi yok, sorunu yok. Sorun, Kürtlerin de Türklerin de hayatını karartan, geleceğine ipotek koyan bu alçak terör örgütüdür. Sorun budur. Bu sorunu da memleketin gündeminden çıkaracağız. Buna ahdettik."

Kürtlerle devletin arasına alçakların girmesine asla izin verilmeyeceğine dikkati çeken Başbakan Yıldırım, bu yolda emin adımlarla gidildiğini vurguladı.

"BU BAYRAK İNMEZ, BU EZANLAR DİNMEZ"

Yıldırım, şu değerlendirmeyi yaptı: "Bugün gidin Diyarbakır'a, Şırnak'a, Hakkari'ye, Mardin'e, Siirt'e, Bitlis'e, Bingöl'e... Nereye giderseniz gidin, insanlar ay yıldızlı bayrağını eline alıyor ve sokaklarda milletiyle ülkesiyle gurur duyduğunu haykırıyor. Çok değil daha birkaç sene önce siyasi parti liderlerinin bazıları yanlışlıkla gittiler bölgeye, bayrağı cebine sokarak gezdiler sokaklarda. Bu ülkenin bayrağına cebinde saklayarak gezmek zorunda kaldılar. Nereden nereye. Bu bayrak inmez, bu ezanlar dinmez. Bu millet de dize gelmez. Herkes aklını başına alsın. Bizim durup dururken kimseyi kırıp dökmeye falan niyetimiz yok. Bizim niyetimiz belli; bölgede barış, kardeşlik, huzur, birlik, beraberlik, ülkemizde de gelecek hedeflerimize doğru emin adımlarla gitmek. Bunun için gayret gösteriyoruz."

Bu anlamda oldukça mesafe aldıklarını dile getiren Yıldırım, "Darbe geçirmiş bir ülke olmamıza rağmen, darbeye darbe vuran bir ülke olmamıza rağmen geçtiğimiz mayıs ayının 25'inden bugüne kadar, Meclisi tam kapasite çalıştırdık. Milletin, iş aleminin, çeşitli sektörlerin ihtiyacı olan bütün reformları yaptık." dedi.

Binali Yıldırım, olağanüstü hal ile Türkiye'de muazzam bir dönüşümü gerçekleştirdiklerinin altını çizerek, şunları kaydetti: "Darbenin göbeğinde olan bu alçak örgütü ve ona destek olan diğer örgütlerin elebaşılarını adalete teslim ettik. Şimdi hesabını veriyorlar. 50'den fazla ilde, ilçede belediye başkanı atadık. Niye durup dururken atadık? Bir bakıyorsun belediyeye, hizmet hak getire, kaynaklar terör örgütüne. Millet, vergileri, varını yoğunu 'Siz toplayın, yol yapın, bahçe, park yapın. Su getirin, sosyal ihtiyaçları karşılayın, vatandaşa konut yapın. Yaşayan şehirdeki hemşehrilerinizi mutlu ve memnun edin.' diye veriyor. Yok, sanki bunlara o denmemiş, 'Alın, paraları toplayın hemen dağa götürün. Silah alsınlar, mühimmat alsınlar, gençleri de dağa çıkarsınlar.' Öyle yağma yok. Bunlara 'dur' dedik.

Bizim Avrupalı dostlarımıza da bir çift lafımız var; siz bu terör örgütünün yanında duran, onların sırtını sıvazlayanlarla iş tutarsanız, Türkiye'den şikayet etmeye hakkınız yok. Türkiye muhatap istiyor. Avrupa'yı, terör gruplarını değil kendisinin muhatap almasını istiyorum. Avrupa eninde sonunda bu gerçeği görecek. O koruyup kolladıkları terör örgütünün uzantıları, bir gün onların da başını ağrıtacak, onların da çok ciddi şekilde canını acıtacak. Bunu istiyoruz ki bugün anlasınlar. Anlarlarsa anlarlar, anlamazlarsa kendi bilecekleri iş. Kendi düşen ağlamaz. Şimdi bir yandan ekonomiyle ilgili tedbirleri alıyoruz, bir yandan reformlar yapıyoruz." / EGE BASIN GRUBU

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.