Prof. Dr. Ahmet Arslan’ın konuşmacı olarak katıldığı “Felsefe ve Hayat’’ isimli söyleşi İzmir Ege Üniversitesi Etnografya Müzesi’nde gerçekleştirildi. Ege Üniversitesi’nin çeşitli bölümlerinden akademisyenlerin de katıldığı söyleşi İzmirliler tarafından yoğun ilgi gördü.
Doğu ve batı toplumlarının felsefe ile olan ilişkilerini anlatan Prof. Dr. Ahmet Arslan, “Türklerin Müslümanların felsefeyle olan ilişkilerine dair bir takım tespitler ile başlayacağım. Benim görüşüm doğu ile batı arasında bir takım farklar olduğu yönünde. Hiçbir zaman birbirlerine kavuşamayacak demek değildir bu. Türkler olarak dünyada hakim akımın içine gireceğiz, istesek de istemesek de. Felsefesi olan ve olmayan toplumlar vardır. Biz olmayan toplumlara aitiz. Felsefesi olan toplum filozofun bizzat ortaya çıktığı Roma. Bugün geleneksel batı Avrupa ve Amerika. Doğu felsefesi diye bir şey yoktur. Doğuda felsefe olmamasının doğuluların kabiliyetsiz ya da daha az akıllı olması ile ilgisi yok. Tamamen başka bir şey. Sistem ve birikimle ilgili. Doğuda felsefe olmayınca doğunun hayatında da felsefe yok. Batılının hayatını, sanat, siyaset ve ahlak belirliyor. Batılıyı batılı yapan felsefeye sahip olmasıdır. Bakın sanat değil, çünkü iyi kötü doğuda da sanat vardır. İyi kötü doğuda da politika vardır. İyi kötü doğuda da bilim vardır. Ortadoğu’da bizim makus talihimiz bu, felsefe yoktur asıl önemli olan sonuçlarıdır. Bir doğuda felsefeye ihtiyaç yoktur. İki doğuda felsefeye imkan yoktur. İkisi birbirinden farklı şeyler. Batı diye bahsettiğim Yunan ve Roma’dır. Bu toplumlarda ise felsefeye engel yok. İki felsefeye ihtiyaç var. Doğu toplumlarında Asur, Sümerliler bildiğimiz Orta Doğu ülkeleri özellikleri bundan 10 bin sene evvel nasılsa şimdide aynı. O dünyanın insanları yöneticileri, yöneticilerle yurttaşlar arasındaki ilişkiler, o zaman ne ise şimdide aynı. Felsefeye ihtiyaç duymama olayı hem bir neden hem bir sonuç. Asıl neden” diye konuştu.
“DİN, DOĞU TOPLUMLARININ ANAHTARI DEĞİLDİR”
Doğu medeniyetinin anahtarının politika olduğunu ifade eden Prof. Dr. Aslan, “Kesinlikle din doğu toplumunun anahtarı değildir. Aynı din doğuda başka batıda başkadır. Hristiyanlığı Filistin’den alıp da batıya götürmeseydiniz şimdi Hristiyanlık Müslümanlık gibi bir şeydi. Arada her ne kadar dünya görüşü bakımından önemli farklar olsa da. Bunun tersi Müslümanlığı buradan alıp batıya götürmüş olsaydık Müslümanlık orada batıdakine benzer bir şey olur muydu, olurdu. Bunun örneği Saraybosna gibi Avrupa’daki uzun zamandır Müslüman olan ama bize benzemeyen bizden çok farklı olan insanlardır. Anahtar budur. Şimdi Yunanlıların niye felsefeye ihtiyaçları vardı? Yunanlılarının dinlerinin kitabı yok. Yunanlıların dinleri tanrıdan gelen ve kendilerine ahlaki bakımdan, siyasi bakımdan, hukuki bakımdan, insani bakımdan nasıl yaşamaları gerektiğini öğreten şeriata sahip değil. İtaat yok, yasa yok, dogma yok. Yunanlıların kendisini inandıkları takdirde mümin, inanmazsa kafir olacaklarını söyleyen dogmaları yok. Yunan dini bir ayin, ibadet dini, bir külttür. Yunanlılar böyle bir durumda kalınca kendi hayatlarını düzenlemek için dini yasanın, peygamberin yardımına başvuramamış. Japonlar gibidir Yunanlılar. Toprakları küçük ve petrolleri yok. Yapmaları gereken her şeyi kendileri üretecekler ve içinde yaşayacakları kuralları, normları kendileri düzenleyecekler. Ama doğu toplumlarında dini yasa içinde doğmayan bir yapı yok. Yunanların kendi yasalarını, kurumlarını üretmeye ihtiyacı vardı. Felsefeyi çok teknik bir şey olarak almayın. İnsanın kendi aklını sezgilerini, kullanabilmesidir. Tanrı size yardım etmezse siz buna mecbur kalırsınız ama doğu toplumları bir devlet içinde doğdukları için bu devletin de temelini mitoloji değil din teşkil ettiği için dini yasa içinde meydana geldikleri için kitapları vardır. Ellerinde yazılı metin var. ‘Batılı, bilgiye önem verir’ bu laf kalabalığıdır. Bilgiye inanılmaz. Bilgiye önem veren doğululardır. Kitap bilgidir. Sokaktaki insan bilginin önünde eğilir. Peki bu bilgi neyin bilgisidir? Kitabın bilgisidir. Kitabın bilgisi ise bizi bizden iyi tanıyan ve peygamber vasıtasıyla itaat isteğini sunan yukarıdakinin bilgisidir. Kitabın dışına çıkmak isteyen adamı da sapkın olarak nitelersiniz” dedi.
AHMET ARSLAN KİMDİR?
Prof. Dr. Ahmet Arslan 1944 yılında Urfa’da doğdu. Lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümünde yaptı. 1978'de doçent ve 1988'de profesör oldu. 1979'da Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Felsefe Bölümünü kurdu. İngilizce, Fransızca, Almanca ve Arapça bilen Prof. Dr. Aslan, Osmanlı Kelam Düşüncesi, Ortaçağ İslam Felsefesi Ve İlkçağ Yunan Felsefesi alanlarında kitap ve makaleleri bulunuyor. Ayrıca çeşitli Batı dilleri ve Arapça'dan yaptığı çok sayıda çevirisi var. // EGE BASIN GRUBU
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.